Hangi İslam??? Mustafa Kasadar
Resulullah (sav) Efendimizin vefatından sonra şekillenmeye başlayan ve zamanla ihtisas alanlarına ayrılarak gelişen İslami İlimler özellikle müctehid imamlar devrinde zirveye ulaşmış ve giderek her konuda İslam ümmetinin icma ettiği görüşlerle diğerleri birbirinden ayrılmıştır.Gerek hadislerin toplanması, gerek genişleyen İslam coğrafyasına katılan yeni, yeni halkların taşıdığı cahiliye fikirlerine karşı İslam akidesinin korunması ve gerekse fert ve devlet bazında İslami hükümlerin uygulanabilmesi için bir fıkıh oluşturmak amacıyla İslam uleması son derece titiz çalışmalar yapmıştır. Çok geniş bir coğrafyaya yayılan ve çok uzun devirleri arkada bırakan İslam toplumu içerisinde pek tabii olarak cumhur ulemanın görüşlerine aykırı, icmaya ters düşen bir takım şaz görüşler de ortaya çıkmıştır. Böylesine büyük bir ümmetin içerisinden aykırı görüşlerin çıkması gayet doğaldır. Ama doğal olmayan bu gün bu görüşleri hiç gereği yokken gündeme taşıyarak sanki hüküm o görüşlere göre verilmiş havası oluşturularak kafaların karıştırılmasıdır.Kendisine bağlı çeşitli basın-yayın kuruluşları dernek ve vakıflarla İslami faaliyet yürüten bir takım çevrelerin yıllar boyu bu aykırı görüşleri gündeme taşımalarını doğrusu iyi niyetle bağdaştıramıyorum. İslamın aleyhinde sürdürülen bunca karalama, soru işaretleri oluşturma kampanyaları varken bir de her gün televizyon ekranlarında milletin karşısına geçip Kuran’dan bahis açanların yeni soru işaretleri oluşturmaları acaba ne kadar doğrudur?İman esaslarından birisi olan “kader” mevzuunu tartışmaya açmaktan tutunda hadisten fıkha kadar her alanda sürekli olarak aykırı görüşleri dillendirmek ne kadar ilmidir? Hatta daha da ileriye gidip İslam ulemasını “erkeksi fıkıh” oluşturmakla suçlamak ne kadar insafa sığar? Şu bir gerçek ki bir hoca efendinin dizinin dibine oturup yetişmeyen insanlar şuradan buradan devşirdikleri bir takım bilgi kırıntılarıyla mağrur olmakta ve kendilerinin ne derin alim olduklarını hissettirmek için geçmiş ulemaya saldırmaktadırlar. Bu anlayış sahibi kişilerin isim ve icraatlarını burada sayacak değilim. Zira çeşitli dergi ve gazetelerde bunlara karşı gerekli cevaplar verilmektedir. Esasen bu anlayış sahiplerine ilmi cevaplar vermenin bir anlamı da yoktur. Belki doğru olan Demirel’ce cevap vermektir. Bazıları orijinallik peşinde. Her devrin bir Yaşar Nuri’si olmuştur. Ama burada benim kastettiğim bu kişi değildir. Yaşar Nuri çok şey söylüyor ama kendisi İslami camiada sosyete fetvacısı olarak ün yaptığı için fikirleri itibar görmüyor ve dolayısıyla da bir tehlike oluşturmuyor. Asıl tehlike ise Yaşar Nuri’ye şiddetle karşı çıkan hatta onu tekfir eden bazı çevrelerin onunla birçok konuda aynı düşünen hatta bazı konularda daha da ileriye giden şahısları baş tacı edinmeleridir. Tabii insanlar ne söylendiğine değil kimin söylediğine bakıyorlar ve zehri elma şekeri içerisinde sunanlara aldanıyorlar. Bu gibi zatlar herhangi bir üstada nispet edilmeyi sevmezler ama yine de tarihten onlar için ışık olacak bir üstadın benzer görüşlerini nakledelim: “Günümüzde kelâm kitaplarını yazarken, fıkhi meselelerden bahsederken, Camiu’r-Rumuz, Bezzaziye ve İbni Âbidin gibi kitaplarının; ayetlerden istidlal ederken Tefsir-i Kebir’in bizim gözümüzde hüccet olmak sıfatları ile bir paralık ehemmiyetleri yoktur.”(Musa.Bigayef, Rahmeti İhaliye Buhranları, 6, 7) İşte hastalığın kaynağı bu anlayıştır. Ondan sonra da insanlara islamı anlatmak istediğinizde “ hangi İslam?” diye somaktadır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder